BU ÇOCUK KİME BENZİYOR?
Bu çocuk neden bize (ebeveynlerine) bu kadar uzak? Neden bize düşman gibi bakıyor? Neden bizim gibi değil? Neden hiçbir şeyden mutlu olmuyor? Neden evde bir yabancı gibi davranıyor? Neyi eksikti de intihar etti? Neden o cani insanla beraber oldu? Bugün bunlar gibi daha nice sorulara ebeveynler ve toplum cevap aramaktadır. Bunun cevabı şu sorularda bulunabilir; Çocuğumuzun eğitimine biz ebeveynlerin katkısı ne kadar? Çocuk üzerinde bizim mi yoksa televizyon, bilgisayar ve internetin mi etkisi fazla? Veya eğitimci zannedip teslim ettiğimiz insanların mı etkisi fazla? Yoksa sokağın mı etkisi fazla? Dahası biz yeterli bir ebeveyn olmak için kendimizi nasıl eğittik. Bu soruların cevabı aslında bizim çocuğumuzun yetiştirilmesinde ne kadar etkimiz olduğunu başka bir değişle ne kadar çocuğun bize ne kadar internetteki rol modellere benzeyip benzemediğini göstermektedir.
Aile, çocuğun kimliğini, kişiliğini, nereden gelip nereye gittiğini, dünyaya bakış açısını, sahip olduğu değerleri ve güçleri etkiler. Ailenin çocuklarına sağlayabilecekleri manevi güçler, olumlu değerler ve birliktelik duygusu, çocuğun kendisini hayatta güçlü hissetmesini ve problemlerle başa çıkmasını kolaylaştırır. Mutlu ailelerin uyum içinde yaşaması ve çocuklarına güvenli ve rahat bir ortam sağlaması tesadüf değildir. Bu tür aileler, güçlü aile ilişkileri kurmak için ebeveynlerin sıkı çalışmasının ve çabalarının sonucunda meydana gelmektedir. Doğru yetiştirme uzun vadeli bir yatırımdır. Ruhsal ve fiziksel olarak sağlıklı çocuklar yetiştirmede başarının temelini oluşturur. Sevgi dolu “sıcak” bir ortam yaratmak da doğru yetiştirme önemli bir rol oynar. Aile ilişkilerini güçlendirmede uygun ebeveynliğin rolü yadsınamaz. Aktif iletişim, ebeveynler ve çocuklar arasındaki olumlu etkileşimin sonucudur. Bu tür olumlu etkileşimler çocukların doğru ile yanlışı ayırt etmelerini teşvik eder. Bunu yaparken çocukları eleştirmek ve azarlamak etkili bir yöntem değildir. Bugün dünyadaki en belirgin sorunlardan biri uygun ebeveynlik ile ilgilidir. Bunun nedeni, ebeveynlerin büyük çoğunluğunun bir yetiştirme tarzına sahip olmamasıdır. Bu nedenle gerekli bilgi, beceri ve deneyime sahip değillerdir. Çocuklarını yetiştirirken atalardan kalma geleneklere dayanan ortak bir mantık izliyorlar. Atalarımız ya okuma yazma bilmiyordu ya da ebeveynliklerinin tamamen farklı bir anlamı vardı. (Kadim Anadolu kültüründen öğrenilecek çok doğru uygulamalar var ancak bunların günümüz koşullarına uyumlu hale getirilmesi gerekir.) Bu alanda okuyanların birçoğu ise Batı’nın kültürel değerlerini körü körüne taklit ediyorlardı. Bugün ise diğer insanları veya komşularını taklit etmenin yanı sıra, gerçekleşmeyen hayallerini çocukları aracılığıyla gerçekleştirmeye çalışan ebeveynler vardır. Anlamadıkları için görevlerini yerine getirmeyen ya da zamanları olmadığı için bu işi koçlara, eğitimcilere, akrabalarına emanet eden velilere de rastlıyoruz. “Çocuğunun eğitiminde etkin rol almayan ebeveyn hayatının en büyük yanlışını yapıyordur.” Ebeveynin bıraktığı boşluğu televizyon kanalları, bilgisayar oyunları ve internet doldurarak çocuk yetiştirme işini onlar yapmaktadır. Bunlar ise, şiddet ve cinsellik, İçki, sigara ve uyuşturucuya özendirme, bağımlılık, kontrolsüz alışveriş ve çalışmadan para kazanma gibi zararlı düşünceleri, kitap okumadan kendini âlim zanneden, az çabayla çok para kazanan YouTuber olmayı en büyük hedef olarak çocukların beynine sinsice işlemektedir. Bunun sonucunda hiçbir şeyden memnun olmayan haz ve hız odaklı, tatminsiz, duyarsız, hep daha fazlasını isteyen, üretmeden daha fazla tüketen ebeveyni bankamatik gibi gören ruhsal sorunları olan bir gençlik yetişmektedir. Eğitim koçları vb. gibi psiko-pedagojik altyapısı olmayan sadece bu işi para kazanma aracı olarak gören kişilere çocukları emanet etmek de büyük bir hatadır. Bunlar çocukların kimlikleri üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir. Gerçekten “çocuk eğitimi tek başına eğitimcilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.” Bu konuda eğitim almış ebeveynler ise olumsuz çevresel faktörlerin çoğunu önleyen bir “sigorta” görevi görmektedir. Ebeveynin çocuk üzerindeki bu kadar büyük etkisine rağmen bu rol, ne yazık ki, düşünme ve hazırlık gerektirmeyen, doğruluğu kanıtlanmamış bilgilere dayalı içgüdüsel bir konu olarak görülmektedir. Kaçımız bu konuyu ciddi olarak düşündük? Biraz düşünürsek, ebeveynliğin özel beceri ve stratejiler gerektirdiğini göreceğiz. Son yıllarda yaşanan hızlı toplumsal değişme ile birlikte toplumsal yaşamın giderek karmaşıklaşması, aile yaşantısının sürdürülmesinde daha fazla bilgi ve beceri ile donanmayı gerekli hâle getirmiştir.
Sıvacı, sos üretim elamanı, orman yetiştirme ve bakım işçisi için mesleki yeterlik belgesi istenirken, bir kamyon ve otobüs şoförü psiko-teknik değerlendirmeye tabi tutulurken, çoğumuz hiçbir yeterliğe sahip olmadan ve hazırlık yapmadan ebeveyn oluyoruz. Bu ebeveynlerin çocukları ergenlik dönemine geldiklerinde ise ebeveynler çaresizce sudan çıkmış balık gibi çırpınmaya başlıyorlar. Buna rağmen maalesef çocuk yetiştirme konusunda eğitim almak akıllarına gelmediği gibi uzman bir pedagogdan, psikoterapistten profesyonel yardım almak da akıllarına gelmiyor. Babalar ve anneler, bu eğitimler ve profesyoneller olmadan çocuklarını iyi yetiştirebileceklerine inanıyorlar. Bu alandaki çalışmaların önemine inanmıyorlar. Sadece okullarda veli toplantılarına katılıp, soruna genel olarak bakarlar ve çocuklarıyla birlikte olduklarını kanıtlamak için ders dışı etkinliklere katılırlar, bundan fazlasını yapmak istemezler. Ancak hiçbir zaman geç kalınmış sayılmaz zararın neresinden dönülse kârdır. Hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olacak pratik adımlar var. İşin içine girdiğimizde, eğitim sürecinin hep devam ettiğini göreceğiz; bu süreci geciktiremeyiz; tam tersine tamamlamalıyız.